Köşe yazısında, Sağlık Bakanlığının COVID-19 test politikalarında yaptığı değişiklik, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği’nin konuya ilişkin açıklama ve önerileri ile KLİMİK Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Serap Şimşek-Yavuz’un görüşleri üzerinden değerlendiriliyor.
Bu hafta bundan önceki yazılarda, COVID-19’un Omikron varyantının ortaya çıkmasının ardından PCR testlerine ilişkin politikanın esnetilmesinin yol açması muhtemel olumsuz sonuçlarına odaklandık daha çok.
Bugün bu başlık altında yapacağımız son bir değerlendirmede, konuyu bu kez Sağlık Bakanlığı’na bağlı Koronavirus Bilim Danışma Kurulu Üyesi Prof. Serap Şimşek-Yavuz’un görüşleri üzerinden ele alacağız.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Yavuz, aynı zamanda Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği’nin de başkanlığını yürütüyor. Türkiye’de bu alandaki önde gelen uzmanlık kuruluşunun başkanı olması, kendisinin görüşlerine ayrı bir ağırlık kazandırıyor kuşkusuz.
PCR TESTLERİNDE TIKANMA YAŞANDI
Prof. Yavuz’un hafta içinde Demirören Haber Ajansı’na yaptığı ayrıntılı açıklamaların en önemli noktalarından biri şudur: Omikron varyantının saptanması ve dünyada hızla yayılmasıyla birlikte, Türkiye’de de bir pik yapacağının öngörülüp, bu konuda atılması gereken adımlara ilişkin gerekli uyarılar Bilim Kurulu tarafından zamanlı bir şekilde kayda geçirilmiştir.
Prof. Yavuz, tahmin edilen artış nedeniyle test sayısının artırılmasının, bu çerçevede yalnızca PCR testleri değil, aynı zamanda buna ek olarak “hızlı testler”in de gündeme alınmasının önerildiğini anlatıyor. Bilim Kurulu’nda tavsiye edilen, vakaların yakalanabilmesi için test çeşitliliğinin sağlanmasıdır. Zaten Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Omikron karşısında yaptığı bütün uyarılar, gelmekte olan dalga karşısında test kapasitesinin güçlendirilmesi yönünde olmuştu.
“Buraya daha hazırlıklı girilseydi… Omikron pikine böyle (hazırlıklı) girmiş olmamız gerekirdi. Öyle giremediğimiz için PCR için hastanelerde korkunç kuyruklar oldu, test sayıları aşırı yükseldi… İnanılmaz sayıda fazla sayıda hasta başvuruları oldu, test sıkıntısı yaşandı. Çok uzun süre test sonucu bekler hale geldi insanlar… Sağlık Bakanlığı burada başka bir yönteme giderek, test yapılacak grupları azaltmaya gitmek zorunda kaldı” diye konuşuyor Prof. Yavuz.
Bilim Kurulu üyesi, açıklamalarının bir başka bölümünde “Geçtiğimiz haftalarda PCR testlerinde bir tıkanma yaşandığını” söylüyor.
Buradan çıkartacağımız sonuç, Bilim Kurulu’nda test kapasitesinin güçlendirilmesi yönünde önceden iletilen önerilere rağmen, gerekli hazırlıklar zamanında yapılmadığı için sistemin Omikron dalgası karşısında birden sıkıntıya girmiş olmasıdır. Dalganın kuvvetli bir şekilde vurması ve bunun sonucu test kuyruklarının uzaması karşısında, Sağlık Bakanlığı’nca çare olarak test yapılan grupların azaltılması yoluna gidilmiştir.
Prof. Yavuz’un özellikle vurguladığı bir husus, PCR dışında farklı yöntemlerle yapılan “hızlı ve güvenilir testler”in yaygınlaştırılmasının artık bir “ihtiyaç” haline gelmiş olmasıdır. Prof. Yavuz, “Sanırım Sağlık Bakanlığı’nın da bu yönde bir takım çalışmaları olacaktır” diye konuşuyor.
KARAR BİLİM KURULU’NDA ALINMADI MI?
Tam bu noktada, geride bıraktığımız günlerde tıp çevrelerindeki önemli tartışma başlıklarından biri beliriyor. Günlük vakaların geçen hafta birden 70 binlerin üstüne çıkması, PCR testlerinin de günlük 400 bin eşiğini aşması karşısında Sağlık Bakanlığı’nın 12 Ocak tarihinde yaptığı bir açıklamayla PCR testlerine ilişkin protokol değiştirilmiştir.
Bizzat Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca tarafından aynı gün duyurulan açıklamaya göre, COVID-19 taşıyan kişilerle temaslı olanlar için PCR testi zorunluğu kaldırılmış, ayrıca artık yalnızca belirti gösteren kişilere test yapılması kararlaştırılmıştır. Bakanın açıklamasına göre, aynı zamanda tarama testlerine de son verilmişti.
Bakan, test politikasındaki bu değişikliği Bilim Kurulu’nun bir kararı olarak takdim etmiş, “Bilim Kurulumuz tarama amaçlı ve temaslı kişilerde PCR testi zorunluğunu kaldırmıştır” diye konuşmuştu. Koca’nın bu sözleri Bilim Kurulu ekseninde bir dizi tartışmayı beraberinde getirmişti.
İlginçtir ki, Prof. Yavuz önceki sabah FOX TV’de katıldığı haber programında gazeteci İsmail Küçükkaya’nın bu konudaki bir sorusu üzerine Bilim Kurulu’nun bu kararda bir sorumluluğu olmadığını açıklamıştır.
Küçükkaya’nın “Sizler Bilim Kurulu’nda konuştunuz, Sağlık Bakanlığı ile de konuştunuz. Fakat sonra bir karar aldınız” deyince, Prof. Yavuz, “O karar Bilim Kurulu’nun kararı değil” dedi. Gazeteci “Değil mi?” diye üsteleyince, “Değil, hayır. Orada bir karışıklık oldu. O karar Sağlık Bakanlığı’nın kararı. Neden bu kararı aldı? Çünkü gerçekten sıkışıklık var, hastanelerde kuyruklar var” şeklinde konuştu.
BU KEZ TOP HALK SAĞLIĞI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NDE
Aslında benzer bir tartışma 15 Ocak günü açıklanan ve kalabalık toplulukların bulunduğu mekânlara, uçak, tren ve otobüs gibi şehirler arası toplu ulaşım araçlarına girişte aşısız insanlardan PCR testi aranması zorunluğunun kaldırılması kararından sonra da yaşandı. İçişleri Bakanlığı’nın valiliklere gönderdiği bu konudaki genelgede aşısız öğretmenlerden haftada iki kez PCR testi istenmesi zorunluğu da kaldırılmıştı.
Genelgede, Sağlık Bakanlığı’nın bu kararlara esas oluşturan değerlendirmeleri “Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri çerçevesinde” yaptığı belirtiliyor.
Buna karşılık aynı gün Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi de olan Prof. Yavuz’un başkanlığını yürüttüğü KLİMİK Derneği tarafından yapılan açıklamada, atılan bu adımları “destekleyecek hiçbir bilimsel dayanağın bulunmadığı” belirtildi. Uygulamanın “salgında kontrolün tamamen kaybedilmesine yol açabileceğine” de dikkat çekildi bu metinde.
Bunun ardından 16 Ocak günü söz konusu genelgede bazı sınırlı değişikliklere gidilen ikinci bir genelge yayımlandı; örneğin yurtiçi ve dışı uçak seyahatleri için aşısız kişilere yeniden PCR testi koşulu getirildi. İlginç bir nokta, 16 Ocak genelgesinde uygulamanın bu kez “Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün değerlendirmelerine uygun şekilde yapıldığının” belirtilmesiydi. Sağlık Bakanlığı, bu kez kararın sorumluluğunu doğrudan kendi üstüne almıştı.
Yazının Devamı İçin Tıklayınız