Şifremi Unuttum

Biz Nasılız?: Asistan Tezlerinde Durum

Artık bazı soruları cesurca sorabilmeliyiz. Asistan tezleri ne işe yarıyor? Yayınlanmamış tezlerin bilime katkısı nedir? Yapan asistana katkısı nedir? Yanıtlarımız olumlu ya da olumsuz olabilir. Her iki durumu münazara edelim, başka bir ifadeyle karşılıklı olarak irdeleyelim (1).

Olumsuz yanıt: Asistan tezleri yararsızdır, kaldırılmalıdır!

Tezler yayımlanmadıkça önem taşımazlar, hatta yapılmasalar da olur. Zaten, asistanlarımızın iki ayağını bir pabuca soktuğu için klinikte beklenen işler de aksamaktadır. Sıkışık bir zamanda bir şeyler yapılmaya çalışılmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde de ihtisas sırasında tez yapma zorunluluğu yoktur. Önceliğimiz ne olacak? Bilim insanı mı yetiştiriyoruz, yoksa meslek adamı mı? Hedefimiz ne? Biz iyi bir klinisyen ve laboratuvarcı yetiştirsek, bu bize yeter. Ayrıca, tez yaparken, kaynak bulamıyoruz. Ne sarf malzemesi alımı için para, ne de demirbaş malzemesi alamamaktayız. Bakanlık hastaneleri de, üniversite hastaneleri de benzer durumdalar. Tez çalışmalarının tasarımını doğru düzgün yapamıyoruz. Danışmanlar yeterince zaman ayırmıyorlar. Sonra, diyelim tez yapıldı. Uzmanlar mecburi hizmet vs. derken yaşam mücadelesine dalıyorlar ve tezlerini yayın haline dönüştürmüyorlar. Böyle olunca da, bağımsız hakem görüşünden geçmemiş yayımlanmamış materyal olarak kalıyor. Belki de bu süreçte kendimizi kandırıyoruz

Olumlu yanıt: Asistan tezleri yararlıdır, her durumda yapılmalıdır!

Tezin hazırlanması asistanlar için öğretici bir süreçtir. Bu süreçte asistan, bir araştırma tasarımı, veri toplama, analiz ve yazım süreçlerini öğrenir. Belirli zamansal hedefler konulmuş olduğu için bu araştırma bir şekilde bitirilir. Yurt dışındaki doktora tezleri kadar olmasa da, asistan tezlerinin Türkiye’nin araştırma pratiğinde önemli katkısı vardır. Bu tezler de olmasa, araştırma kapasitemiz iyice daralır. Pek çok kişi için bilimsel çalışma yapmaya giriş anlamlı taşımaktadır. Danışmanlar yetersiz olabilirler ama zorlamak gerekir. Hem, belki Derneğimiz bu konuda yardımcı olabilir.

Bir de, “böyle gelmiş böyle gider, kurcalamayın kardeşim” ciler olabilir. “Her şeyimiz tamam da, şimdi de tez meselesine mi taktınız? Keşke her şey tezler gibi kolay yürüse, verirsin asistanlara yaparlar”. Tam bu noktada boğazınız düğümlenir, söyleyecek söz bulamazsınız.

Ama, Sevgili Meslektaşlarım, bilimsel olarak ilerleyeceksek, muasır medeniyetlerle yarışacaksak, üretimi artırmak zorundayız. Bunun için de sorgulamalıyız.  Tezler yapılmaya devam etse de, böyle gitmeyeceği açık.

Bunun için önerilerimi ilginize sunuyorum.

[1] Sayfa sınırlaması getirilmelidir. Örneğin 30 sayfa yeterlidir. Genel bilgiler gereksiz yere uzatılmaktadır. Belki internet bu kadar yaygın değilken, genel bilgiler de önemliydi.  Ama artık, “copy-paste” ve tercüme döngüsünden kurtulmalıyız. Genel bilgileri fazla şişkin tezleri sorgulamalıyız.

[2] Sayfa sınırlamasına karşın, tezin yayın haline dönüşmüş hali, tezin sonuna eklenmelidir. Böylece, yeni uzman mecburi hizmete gitse de, yayımlama şansı daha yüksek olur.

[3] Tez sunumu öncesi, tezin bir kısmının yayımlanmak üzere gönderilmiş olması, olumsuz değil, olumlu sayılmalıdır.

Ayrıca bu yazıdan bir de bonus olarak kıssadan hisse (2) çıkaralım. Yazarken fark ettim, neredeyse bir sorunlar listesi oluştu ve bunlar ortak sorunlarımız. Peki ama, sorunlarımızı çözmek konusunda samimiysek, meslektaşlarımıza ve kendimize güveniyorsak bir araya gelmemiz ve kafa kafaya vererek çözümler üretmemiz gerekmez mi? Bunun en önemli mekanı Derneğimiz değil midir? Yoksa, “böyle gelmiş, böyle gider” mi?

Dipnotlar
1.
Münazara, Arapça ya da Farsça kökenli bir sözcük ve Türkçe‘ de tek kelimeli bir karşılığı yok.  Türk Dil Kurumu sözlüğü, münazarayı divan edebiyatında zıt varlıklar ve kavramlar arasındaki karşıtlığı anlatan yazı türü olarak tanımlamış.  Yani, tez ve antitezin tartışıldığı bir iletişim türü. Münazara, Amerikalıların sıkça kullandıkları pro (promote) ve kons (constraints), lehine ve aleyhine anlamında kullanılmaktadır.  Münazaranın İngilizce’ de tam karşılığı “debate”. Bir de elbette sözcüğün nostaljik değeri var. Her birimiz ortaokul ve lise yıllarında münazara yapmışızdır. Ama unutmayalım ki, konusuna ve aktörüne göre, heyecanlı ve ilgi çekici olabileceği gibi, sıkıcı ve bezdirici de olabilir.  Her eğitim modelinde olduğu gibi, iyi dengelenmesi gerekir.

2. Yine İngilizce’de kullanılan ve Amerikalıların sıkça kullandıkları “take home message” yerine kıssadan hisse daha iyi değil mi? Ne dersiniz?

Edip Cansever, “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinde, Ahmet Abi’sine içten sorular sorar, içini döker. Örneğin, “bir insan doğduğu yere benzer Ahmet Abi” der. Klimik Bülteni’nde yer alan yazıları “Biz Nasılız” başlığı altında toplarken referansım budur.

 

 

Prof. Dr. Önder ERGÖNÜL
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (Klimik) Derneği Genel Sekreteri