Prof. Dr. Gökhan Aygün ile Röportaj
Bilimsel çalışmalar için kaynak bulunması ya da kaynağın sürdürülebilirliği sağlanabiliyor mu ve bu bilimsel çalışmaları nasıl etkiliyor?
Bilimsel çalışmalar için kaynak bulunması önemli bir sorun. En sık üniversitelerin bilimsel araştırma kurumları projelere, çalışmalara kaynak sağlayabiliyor ve bunlar genelde kısıtlı bir bütçe oluyor. Projenizi hayal gücü ve istekleriniz değil bu bütçe belirleyebiliyor. Bu yönüyle oldukça yetersiz diyebilirim. Son yıllarda TÜBİTAK, Avrupa Birliği, Kalkınma Bakanlığı, vb. çok sayıda bütçe sağlayan alternatifler gelişti. Bu kaynakların kullanımında ise bazı bürokratik engeller, değerlendirme süreçlerindeki sorunlar sıkıntı yaratabiliyor. Fakat bence daha önemli sorunlar var. Birincisi bilimsel çalışma motivasyonunu kaybediyor olmamız. Hekim olarak yaşadığımız sağlık hizmeti sunumu sürecindeki sorunlar, üniversiteli olarak yaşadığımız ekonomik ve idari sorunlar bizi çevrelemişken tüm bunları bir kenara bırakarak bilimsel çalışmalara yönelmek zor oluyor. Bilimsel çalışma; merak, hayal gücü, öğrenme isteği, özgür düşünce ile olgunlaşan çok heyecan verici bir süreç olmaktan çıkıp bir zorunluluğun sağlanması (yayın, akademik teşvik, vb.) olunca kaynak bulmak belirleyici bir sorun olmaktan çıkıyor bence…
Bilimsel ortamlara acaba eleştirel yaklaşım ve Karl Popper ‘ın “yanlışlama ilkesi” nasıl konumlandırılabilir?
Felsefi boyutları ile bu olgular birçok alanda tartışılan konular. Biraz derinlikli incelendiğinde bu yaklaşımların da eleştirildiğini ve değişebildiğini görüyoruz. Aslında bence bilimin en temel bileşenleri: özgür bir ortam, eleştirel yaklaşım ve bilginin “yanlışlanabilir” olduğunu kabul etmektir. Ortaya konulan bilgi, kim tarafından ortaya konulursa konulsun, eleştirilmelidir. Farklı bakış açıları, farklı beyinler tarafından sorgulanmalıdır. Aslında bazen bilginin “yanlışlanabilir” olması fikri bizi tedirgin edebiliyor. Kesin ve hiç değişmeyecek bilgilerin bizi ve bilimi daha güçlü kılabileceğini düşünüyoruz. Bu bakış açısından arınarak hep yeni bilgi, yaklaşım, bakış açılarına açık olmak gerekiyor.
Hastanede yöneticilik görevi üstlendiğiniz dönemlerde kazandığınız deneyimlerden genç meslektaşlarınıza faydalı olabilecek, iletmek istediğiniz bilgiler var mıdır?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde bir dönem başhekim yardımcılığı, Anabilim Dalı Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi bünyesinde Kalite Direktörlüğü gibi idari ve yönetimle yakın temas gerektiren görevlerde bulundum. Bu süreçler insana çok farklı bakış açıları kazandırıyor. Sorunların kaynaklarını ve neden “sorun” olarak devam ettiklerini kavrıyorsunuz. Sizi geliştiriyor. Fakat aynı zamanda yavaş yavaş sorunun bir parçası olmaya doğru evrilmeniz, “kabul edilmiş çaresizlik” duygusu kazanma olasılığı da var. Bu görevler sizi bir yönü ile geliştiriyor. Ama – en azından benim için- çok mutlu kılmıyor. Önerim genç meslektaşlarımın imkanları olursa bu deneyimleri yaşamaları ama bunu bir kariyer hedefi olarak düşünmemeleri olabilir.
(Röportaj, 13-16 Mart 2019’da Antalya’da gerçekleştirilen XX. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi sırasında yapılmıştır.)