Prof. Mario Poljak ile Röportaj
8000’den fazla üyesi ile Avrupa’nın önde gelen Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneğinin, European Society of Clinical Microbiology and Infectious Diseases (ESCMID), başkanlığını yaptınız. Bu dönemde özellikle gençlerin ve sesini duyuramayanların etkin olmasının savunucusu oldunuz. Bu konudaki mevcut durum değerlendirmeniz nedir ve hala eksik bulduğunuz noktalar var mı?
Yaklaşık 10 sene önce, ESCMID üyeleri arasında önemli bir çoğunluğu oluşturan, 35 yaş altı üyeleri bir araya getirmeyi amaçlayan TAE topluluğunun kurulmasını sağladık. ESCMID üyelerinden yaklaşık olarak 3200’ü 35 yaş altı kişilerden oluşuyor ve kendilerine ait bir toplulukları var. Oldukça aktifler, ESCMID bünyesinde TAE Günü olarak adlandırılan toplantılar düzenliyorlar. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu farklı ülkelerden adaylar arasından seçilen, kendilerine ait bir yönetim kurulları var. Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıklar konusunda eğitim alan genç meslektaşları ile bir araya geliyorlar. TAE ile yakın zamanlarda kurulan başka bir topluluk ise kurulumunda benim de bulunduğum Parite Komisyonu. Genç hekimler ve asistan hekimleri temsil etmekle birlikte aynı zamanda ESCMID bünyesinde az temsil edilen ülkelerden üyeleri bir araya toplamayı amaç edinmiş bulunmaktayız.
Bunların dışında, ESCMID ilk başlarda ağırlıklı olarak erkeklerin egemen olduğu bir toplumdu. Çünkü, sahadaki önemli isimlerin çoğunluğunu erkekler oluşturmaktaydı. Parite Komisyonu ile tüm faaliyetlerde cinsiyet oranını dengelemeye çalışıyoruz. Bu seneki ESCMID’de ilk kez %50 oranına oldukça yakınız. Yani bu, ABD’de beş yıl önce gerçekleşmiş olan, bütün konuşmacıların ve oturum başkanlarının yarısının kadın yarısının erkek olacağı anlamına geliyor.
Ancak bunun için her zaman engeller olabilmektedir. Özellikle mikrobiyoloji alanında genç hekimlerin çoğunluğunu kadınlar oluşturmakta, tahminimce 10-15 yıl içerisinde, özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da kadınların egemenliğinde bir branş haline geleceğini düşünmekteyim.
PubMed’de yayınlanan 340’tan fazla orijinal araştırma veya inceleme makalesinin yazarısınız. Genç hekimlere üretmek, okumak ve makale yazmak ile ilgili önerileriniz nelerdir?
Bir Profesör olarak bu konuda tıp fakültesi öğrencilerine önerdiğim gibi araştırma gruplarının bir parçası olmanız gerektiğini düşünüyorum. İyi bir akıl hocası ve danışman bulmanız gerekiyor. Demek istediğim, akıl hocasını araştırırken, ki günümüzde oldukça kolay, PubMed’de yayınının olup olmadığına bakmak çok önemli. Eğer ki akıl hocanızın yayını yoksa muhtemelen sizin de olmayacaktır. Bilimde ve tıpta genel olarak herhangi bir danışmanlık almadan yüksek düzey bilim yapabilmeniz neredeyse imkansız. Bu yüzden iyi bir danışmanlık iyi bir makalede anahtar rol oynamakta. Bir diğer önemli etken ise, okuyabildiğiniz kadar makale okumanız. Bu durum bazen aile hayatımda problem olabilmekte çünkü roman, gazete, haber okumak yerinde bilimsel şeyleri okumayı daha ilgi çekici buluyorum. Kısacası en önemli noktalar yeteri kadar okumak ve iyi bir danışmana sahip olmak. İkisi bir araya geldiğinde başarılı bir iş çıkıyor ortaya. Ben küçük bir ülkeden geliyorum ve ana dili İngilizce olmayan bir ülkeden uluslararası bir yayın yapmanın daha zor olduğunu düşünenlerimiz var. Fakat yeterince iyi çalışırsak ve gerçekleşmesi yüksek olasılıkla muhtemel ilk hatada umutsuzluğa kapılmazsak, denemeye devam edip beklentilerimizi düşürebilirsek başarı mutlaka gelecektir. Gün be gün yayın yapmak daha kolay gelecek, daha fazla yayınla bilimsel dergilere kabul şansınız daha da artacaktır. Bütün bunları mümkün olan en kısa zamanda yapmaya başlamanın önemi ise yadsınamaz. Kişisel tavsiyem, HIV, tüberküloz ve sıtma gibi genel konular yerine, sizin ülkenizde yaygın olup dünyanın geri kalanında o kadar da sık görülmeyen alanlara yönelmek olabilir.
Sizce iyi bir bilim insanı nasıl olmalıdır?
Bence tüm tıp doktorları iyi birer bilim insanı olmalıdır. Dışarıdan insanlar, sizi üst düzey bilim insanı olarak görmeseler bile, tıp uygulamalarınız mutlaka bilimsel kanıtlara dayanmalıdır. Sonra bir hastaya tanı koyduğunuzda ve tedavi ettiğinizde, benzer hastalarla ilgili herhangi bir veri elde toplama ve kohort yapma şansınız var mı diye bakabilirsiniz. Eğer veriyi çalışma haline getirme şansınız yoksa, benzer verileri toplayan araştırmacılarla iletişime geçebilirsiniz. Bence her İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji hekimi iyi bir bilim insanı olmalıdır.
Kendinize ayırdığınız zamanlarda severek yaptığınız bir uğraşınız veya hobiniz var mı?
Bazı hobilerim var ancak esas hobim işim. Bildiğiniz gibi, oldukça büyük bir laboratuvarı yönetiyorum. Esas işim bu ancak, ESCMID için yaptıklarımızın da gönüllülük esasına dayanmasını göz önünde bulundursak, o da benim hobilerim arasında. Ayrıca hobinin anlamını da iyi tanımlamak gerekir. Gönüllü yaptığınız, yaparken keyif aldığınız ve boş zamanlarını ayırdığınız şey hobi ise bu da benim hobim. Ancak herkes aynı şekilde düşünmeyebilir. Örneğin, ailemin bu konudan çok da memnun olmadığını belirtmek isterim. Bunların dışında, dağcılık benim için bir tutku. 12 yaşımdan beri yaptığım, Slovenya’da oldukça popüler bir spor. Gençliğimde dağcılıkta o kadar iyiydim ki, profesyonel olarak rehberlik yapmayı düşündüğüm bir zaman oldu. Sonra tıp fakültesine gitmeye karar verdim. Hala vaktim olduğunda dağcılık yapmaya gidiyorum. Slovenya’da dağlara ulaşmak arabayla nerdeyse bir buçuk saat gibi kısa bir sürede mümkün. Bir yıl sonra ESCMID’deki görevim bitince, tekrar zevk için seyahat etmeyi umuyorum.
(Röportaj, 13-16 Mart 2019’da Antalya’da gerçekleştirilen XX. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi sırasında yapılmıştır.)