18 Kasım 2011’de Dördüncü Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü dolayısıyla Derneğimizde bir Basın Toplantısı düzenlenmiştir.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının düzenlediği ve Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Turan Buzgan’ın katılımıyla gerçekleşen Basın Toplantısında Derneğimizi Antibiyotik Direnci Çalışma Grubu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Oral Öncül temsil etmiştir. Kendisinin Dördüncü Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü dolayısıyla Klimik Bülteni için kaleme aldığı yazıyı aşağıda sunuyoruz
Antibiyotik Farkındalık Günü Dolayısıyla Güncel Sorunlar
Prof. Dr. Oral ÖNCÜL
Antibiyotiklere direnç gelişimi tüm dünyada giderek artış gösteren global bir sağlık sorunudur. Bu sorun ile mücadele etmek amacıyla Avrupa Hastalıkların Önlenmesi ve Kontrol Merkezi (ECDC), Avrupa Birliği üye ve aday ülkelerle birlikte18 Kasım’ı yıllık “Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü” olarak ilan etmiştir. Her yıl 18 Kasım için atfedilen bu günde, antibiyotiklerin gelecekte de güvenle kullanılabilmesi için sağlık çalışanlarında ve toplumda akılcı antibiyotik kullanımı konusunda farkındalık yaratılması amaçlanmıştır. Burada hedeflenen nokta antibiyotiklerin akılcı kullanımıdır. Bununla birlikte antibiyotik farkındalığı bir güne sığdırılamayacak kadar önemli ve süreklilik gerektiren bir konudur. Bu nedenle hastane infeksiyonları ve antimikrobiyal direnç konusunu görüşen Avrupa Parlamentosu ve Konseyi aldığı 2119/98/EC sayılı Karar uyarınca, bulaşıcı hastalıkların sürekli olarak Avrupa Birliğinin gündeminde tutulmasını ve güncelliğini korumasını öngörmektedir.
Antibiyotik tüketimi günümüzde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada giderek artış göstermektedir. Ülkemizde tüketilen tüm ilaçlar içinde antibiyotikler yaklaşık %20 oranla ilk sırada yer almaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerde antibiyotikler ancak beşinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde 2005 ile 2009 yılları arasında yaklaşık 1 100 000 000 (bir milyar yüz milyon) kutu antibiyotik tüketimi olduğu saptanmış, bu kullanımın maliyetinin 8 milyar TL’ye yaklaştığı bildirilmiştir.
Antibiyotiklerin gereksiz kullanımı, başta antibiyotiklere karşı direnç gelişimi olmak üzere, dirençli infeksiyon oranlarında artış, mortalite ve morbidite artışı, uzun süreli hastanede yatış ya da gereksiz sağlık harcamaları gibi sorunlara neden olmaktadır. Antibiyotikler, klinik kullanıma girdikleri ilk yıllar olan 1940’lı yıllarda mucize yaratan ilaçlar olarak değerlendirilmiştir. Sonraki yıllarda yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi ve mikroorganizmalara karşı kazanılan başarı ile enfeksiyon hastalıklarına bağlı ölümlerde çok büyük azalmalar sağlanmıştır. Hatta tıp çevrelerinde, 1967 yılında enfeksiyon hastalıklarının tamamen yenildiği ilan edilmişken, 2010’lu yıllara geldiğimizde birçok antibiyotiğe karşı mikroorganizmaların büyük kısmı direnç geliştirmiş ve bu
antibiyotiklere rağmen yaşamlarını devam ettirebilir duruma gelmişlerdir. Öyle ki bu durum, mucize yaratan ilaçlar olarak kabul edilen antibiyotiklerin gereksiz tüketimi ile daha da hız kazanmış, tüm toplumu etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir.
Dördüncü Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü nedeniyle ECDC, Avrupa genelinde uygulanan European Antimicrobial Resistance Surveillance Network (EARS-Net) sürveyansı sonuçlarını yayınlamıştır. Bu verilere göre Avrupa Birliği ülkeleri içinde antibiyotik direnci gün geçtikce giderek artış göstermektedir. Öyle ki bazı Avrupa ülkelerinde çoklu antibiyotik dirençli bakterilerin tedavilerinde son derece etkili bir antibiyotik olan karbapenemlere dahi dirençli Klebsiella pneumoniae suşlarının oranlarında artış görülmektedir. Bu durum yalnızca karbapenemlere karşı değil, diğer antibiyotikleri ve diğer bakterileri de etkileyecek şekilde çok yönlü bir tablo oluşturmaktadır.
ECDC bu konuda giderek önem kazanan iki riskli durumdan söz etmektedir. Bunlardan biri New Delhi metallo- β-laktamaz (NDM) oluşturan suşların Avrupa Birliği ülkelerinde yayılım göstermesi ve henüz Avrupa genelinde bu suşa yönelik aktif sürveyansın yapılamamasıdır. Diğeri ise karbapenemaz üreten Enterobacteriaceae suşlarının hastalar vasıtasıyla tüm Avrupa ülkeleri arasında transfer edilebilmesidir. Günümüzde Avrupa Birliği ülkelerini bekleyen bu iki direnç sorununda yayılımı önleyecek politikaların oluşturulması büyük önem kazanmıştır. Bununla birlikte gerçek mücadelenin kontrol dışı antibiyotik kullanımının önüne geçilmesi ile sağlanabileceği bir gerçektir.
Avrupa Birliği ülkeleri içinde antibiyotik tüketimi ile ilgili sürveyansı yapan European Surveillance of Antimicrobial Consumption Network (ESAC-Net) verilerine göre, bir gün için 1000 hastada saptanan antibiyotik tüketim miktarı 38.6 günlük tanımlanmış doz (daily defined dose, DDD) ile en fazla Yunanistan’a, en az 10.5 DDD ile Litvanya’ya ait bulunmuştur. Avrupa genelinde en yaygın tüketilen antibiyotiklerin başında penisilinler gelmektedir. Bunu sefalosporinler ve makrolidler izlemektedir. Ülke geneline bakıldığında Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nde total antibiyotik tüketiminin en yaygın olduğu belirlenmiştir. Bunu İtalya, Fransa ve Lüksemburg gibi ülkeler izlemektedir. Antibiyotik tüketiminin en az olduğu ülkeler daha çok Kuzey Avrupa’da bulunan İskandinav ülkeleridir.
Antibiyotik tüketiminin az olduğu ülkelerde direnç sorunu nispeten daha azdır. Ancak her türlü denetime rağmen gereksiz antibiyotik tüketiminin beraberinde getirdiği sorunlar tüm dünyada giderek daha ciddi bir boyuta erişmektedir. Antibiyotiklere direnç gelişimi dışında hastalar üzerinde oluşabilecek yan etkiler de bir başka sorundur. Antibiyotiklerin hatalı kullanımı, toplum ya da hastane düzeyinde olabilmektedir.
Hastane ortamında antibiyotiklerin kullanımı daha disiplinli bir ortamda ve kanıta dayalı düzeyde gerçekleşmektedir. Bunun için birçok antibiyotiğin İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı (EHU) konsültasyonu gerektirmesi, kültür ve antibiyogram incelemelerinin yapılıyor olması daha akılcı antibiyotik kullanımını beraberinde getirmektedir. İnfeksiyon Kontrol Komiteleri tarafından uygulanan aktif sürveyansla antibiyotiklere direnç gelişimi izlenmekte, antibiyotik tüketiminin sürekli izlenmesiyle de hastane ortamında akılcı antibiyotik kullanımı sağlanmaktadır. Bununla birlikte hastane ortamında rasyonel olmayan antibiyotik kullanımı ciddi bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Hastane ortamında antibiyotiklerin akılcı kullanılmamasının, mortalite ve morbidite artışına neden olan dirençli bakterilere bağlı infeksiyonların artışında önemli ölçüde katkısı vardır. Bu durum hastanede yatış sürelerini uzatmakta, maliyeti artırmakta ve giderek bu infeksiyonların tedavisi için kullanılabilecek antibiyotiklerin tükenmesine neden olmaktadır.
Toplum düzeyinde antibiyotiklerin kullanımından kaynaklanan başlıca sorunlar ise reçetesiz antibiyotik tüketiminden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir sağlık kuruluşu ya da hekime başvurmadan tavsiye edilerek kullanılan antibiyotikler toplum genelinde antibiyotik direnç artışına neden olabilen önemli bir sorundur. Bu durum toplum kökenli infeksiyonların tedavisinde kullanılması gereken antibiyotiklerin gün geçtikçe sınırlanmasına neden olmaktadır. Hastalar açısından ortaya çıkan bir başka sorun da görülen yan etkiler ve ekonomik kayıplardır. Çoğu kez bu durum gereksiz antibiyotik kullanımının sonucunda olabildiği gibi, doğru indikasyonda hatalı antibiyotik tercihinin yapılması nedeniyle de olabilmektedir. Bunun dışında uygun indikasyonda uygun antibiyotik kullanılmış olsa bile, doz ve tedavi sürelerinin uygun şekilde düzenlenememesi sonucu ya da hastada bir uyum sorunu yaşanmasından kaynaklanan yanlış kullanımlar, toplum kaynaklı antibiyotik tüketiminde en sık saptanan sorunlardır. Toplum kökenli infeksiyonlarda antibiyotiklerin hatalı kullanımı çoğu kez antibiyotiklerin oral formlarıyla olmaktadır. Ancak bunun ortaya çıkardığı sorunlar aynı ajanların parenteral kullanımını da olumsuz etkilemektedir. Günümüzde kinolonların toplum kökenli alt ve üst üriner sistem infeksiyonlarının ampirik tedavisinde yaygın olarak kullanımı, bu ajanların hastane ortamında görülen ciddi infeksiyonların tedavilerinde kullanımını sınırlandırmıştır. Kinolonlara karşı son yıllarda görülen direnç artışı, yalnızca üriner sistem infeksiyonlarının değil, bu tür dirençli bakterilerin neden olduğu tüm infeksiyonların bu antibiyotiklerle tedavilerini sınırlandırmıştır. Toplum düzeyinde antibiyotiklerin gereksiz kullanımı, başlıca viral kaynaklı üst solunum yolu infeksiyonları ya da asemptomatik bakteriüri gibi antibiyotik gerektirmeyen durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bazen infeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkan halsizlik, ateş ya da kırıklık durumunda bile kolayca antibiyotiklere başvurulabilmektedir. Antibiyotiklerin, gerekmediği halde bu gibi durumlarda tercih edilmesine, bazen hekimler de neden olabilmektedir. Yeterli fizik muayene yapılmaması, antibiyotik tedavisini gerektiren kanıtları ortaya koyabilecek basit laboratuvar testlerinin göz ardı edilmesi, çoğu kez hatalı antibiyotik kullanımına zemin hazırlamaktadır. Bu açıdan hastaların antibiyotik kullanımını gerektirecek indikasyonlar iyi değerlendirilmeli, gereksiz kullanımdan kaçınılmalıdır.
Reçetesiz antibiyotik tüketimi bir ölçüde hastaların herhangi bir sağlık kuruluşu ya da doktora başvurmaksızın antibiyotik tüketimini alışkanlık haline getirmelerinden ileri gelmektedir. Bu açıdan toplumun bilinçlendirilmesi, gereksiz antibiyotik tüketiminin oluşturacağı sakıncaların yeterince anlatılması ve bu ilaçları reçete eden hekimlerin akılcı antibiyotik kullanımını sağlayacak danışmanlık hizmeti ve eğitim konusunda desteklenmesi gerekmektedir.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (Klimik) Derneği, antibiyotiklerin akılcı kullanımının önemini, 25 yıldan beri yapmış olduğu bilimsel toplantılar, okullar, simpozyumlar, kurslar ve kongrelerle yalnızca İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı hekimlere değil, diğer uzmanlık alanlarından hekimlere de duyurma çabası içinde olmuştur. Derneğimiz, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanlarının, kâr amacı gütmeyen, ulusal, mesleki ve bilimsel uzmanlık derneği olarak, 18 Kasım Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü gibi fırsatlardan da yararlanarak, özellikle Antibiyotik Direnci Çalışma Grubumuzda görev alan üyelerimizin öncülüğünde, toplumun ve sağlık çalışanlarının akılcı antibiyotik kullanımı konusunda bilgi düzeyinin artırılmasına yönelik etkinliklerini bundan sonra da kesintisiz olarak sürdürecektir.