29 Haziran 2013
Türk Tabipleri Birliği 63. Büyük Kongresi, Dünya Tabipler Birliği ve çeşitli Avrupa hekim örgütlerinin katılımıyla hekimlik değerlerinin ve hekim bağımsızlığının ele alındığı gündemlerle 29 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da toplandı. Kongrede, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Önü’nde TTB tarafından bir basın açıklaması da gerçekleştirildi. Basın açıklaması metni TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan tarafından okundu.
Basın Açıklaması
29.06.2013
BİNLERCE YILDIR BURADA,
BU TOPRAKLARDA HEKİMLİK YAPIYORUZ,
YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ!
Türkiye’de yaklaşık bir aydır olağanüstü günler yaşandı, yaşanıyor.
Taksim Gezi Parkı’nı yok etme girişimini protestoyla başlayan gösteriler siyasi iktidarın toplumu dini kurallara göre şekillendirme politikalarına, Başbakan’ın kendi anlayışına uygun “dindar nesil yetiştirme” projelerine, kadınların kürtajından doğumuna kadar karışan “fikirlerine”, otoriter yönetim tarzına, diktatörlük planlarına karşı isyana dönüştü.
Ülkenin dört bir yanında ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan milyonlarca yurttaş sokaklara dökülerek tepkilerini gösterdiler.
AKP Hükümeti’nin bu demokratik protestolara karşı tavrı ise büyük bir polis terörü oldu. Son derece barışçıl olan gösterilere katılan insanların üzerine TOMA’larla, Akreplerle, gaz bombalarıyla, tazyikli sularla, coplarla, çivili sopalarla saldırıldı; Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük kardeşlerimiz öldürüldü, binlerce yurttaşımız yaralandı, sakat bırakıldı.
Profesöründen doçentine, uzmanından asistanına, en başta da gencecik tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere yüzlerce, binlerce hekim gösterilerin başladığı günden itibaren parklarda, sokaklarda, alanlarda, bize ihtiyaç duyulan her yerde göstericilerin yanında olduk. Biber gazlarıyla boğulan, kimyasal maddelerle vücutları yakılan, gaz kapsülleri ve plastik mermilerle vurulan bütün yurttaşlarımızın yardımına koştuk. Acılarını azaltmaya, yaralarını tedavi etmeye çalıştık.
Bu nedenle de siyasi iktidarın hedefi olduk.
Bütün suçu sağlık hizmeti vermekten ibaret olan hekimler darp edildi, gözaltına alındı; yaralıları tedavi ettiğimiz revirlere, hastanelere gaz bombalarıyla saldırıldı.
O korkunç şiddet gecelerinde yaralıların ilk müdahalelerini yaptığımız Dolmabahçe Camii’nde içki içildiği yalanı üretildi, bizzat Başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor.
Başbakan, tüm bu sürecin sorumlusu olarak gösterdiği biz hekimleri şöyle suçladı:
“ Sizin insan sevginiz nerede, insanlarla ilgilenme aşkınız nerede? Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunlarda insana yönelik bir sevgi, bir aşk yok. Bunların her şeyi menfaate dayalı!”
(Sizin ve iktidarınızın insan sevgisini, insana yönelik aşkını Uludere’den Taksim’e bu topraklarda yaşayanlar yakından biliyor Sayın Başbakan; gaz bombası attığınız hastanelerin koridorları, bahçeleri, yatan hastalar, aciller biliyor; polis saldırısında yediği darbelerle vücutları moraran, kemikleri kırılan, gözlerini kaybeden, dalağı alınan insanlarımız biliyor.)
Bunlar yetmezmiş gibi, Sağlık Bakanlığı tarafından, gösteriler sırasında oluşturduğumuz “gönüllü revirler” hakkında soruşturma başlatıldı.
Bu revirlerde görev alan meslektaşlarımızın ve hastalarımızın isimlerini bildirmemiz isteniyor.
Hangi yetkiyle hekimlik yaptığımızı açıklamamız isteniyor.
İnsanlara sağlık hizmeti verdiğimiz için savunmamız isteniyor.
(Üstüne bir de, Gezi Parkı Direnişindeki hekim tutumunun intikamını alırcasına hazırladıkları Torba Yasa Taslağı’yla; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, hasta mahremiyetini ihlal etmemiz, hastalarımızın tüm sağlık verilerini Sağlık Bakanlığı’na vermemiz isteniyor; siyasi otoritenin kontrolündeki Sağlık Meslekleri Kurulu tarafından ömür boyu meslekten men edilmekle tehdit ediliyoruz.)
Cevap veriyoruz:
Biz bu işi burada, tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrates’in, Bergamalı Galenos’un yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldır hep yaptık.
Ağrısını, acısını, ızdırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığımız güçle yaptık.
İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle yaptık.
Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere; “Doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.” diyen diktatörlere, “Doktor efendi dönemi bitti.” diyen taklitçilerine rağmen yaptık.
Korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz.
Biz bu topraklarda binlerce yıldır nice yöneticiler, nice krallar, nice sultanlar, nice padişahlar gördük. (Özentilerini de çok gördük.)
Onlar hep geçip gitti, biz hep burada kaldık.
Bunlar da geçip gidecek…
Biz devam edeceğiz!
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ
Video
https://www.youtube.com/watch?v=DCgi1fF7zwg&feature=player_embedded
Press Release
29 June 2013
WE HAVE BEEN PRACTICING MEDICINE HERE ON THIS LAND FOR THOUSANDS OF YEARS
AND KEEP DOING THAT!
For about a month now, Turkey is experiencing extraordinary days.
Demonstrations first starting as a protest against the initiative to do away with a public park in Taksim, Istanbul, then turned into a popular rise against the policies of the ruling government to reshape the society according to religious norms, Prime Minister’s projects to create “religiously devout generations” fit to his thinking, his “ideas” that intervene in women’s private life from abortion to fertility, his authoritarian style of governing and plans for dictatorship.
All over the country, millions of citizens sensitive about trees, public parks and their way of life demonstrated their reaction in streets.
The response of the AKP Government to these democratic protests was intensive police terror. The police attacked purely peaceful demonstrations with its armoured vehicles, tear gas, water cannons and clubs. Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert and Ethem Sarısülük were killed. Thousands of citizens were injured.
Including academic personnel at all levels and young students of medicine, hundreds of people from medical profession rushed to the help of demonstrators wherever they need it, in parks, squares and streets starting from the first day of demonstrations. We rushed to the help of all citizens suffocating as a result of tear gas, burned by various chemicals used and shot by plastic bullets. We tried to heal their wounds and pain.
And that is why we are the target of the Government now.
Doctors with no other deed but delivering health services were beaten and detained. There were teas gas attacks to infirmaries and hospitals where we treated wounded people.
There is the sheer lie that people drank alcoholic beverages in the Dolmabahçe Mosque where we gave first aid to injured people during those terrible nights of violence. And the Prime Minister keeps repeating this lie.
Here is how the Prime Minister accused us doctors as those “responsible” for the whole process:
“Where is your love for the people? Where is your commitment to take care of them? You have no worry such as humanity and human beings. All you do is to pursue your personal interests…”
(Mr Prime Minister, the “humane” nature of you and your Government is closely known by people living on this land from Taksim Square to Uludere. Corridors, yards of hospitals and clinics, patients and emergency aid seekers all know about your human affection. People with bruises, fractures, lost eyes and spleens…All are aware of that…
As if all these are not enough, the Ministry of Health started investigation about “volunteer infirmaries” we established during demonstrations.
We are asked to give the names of our colleagues worked in these places as well as names of our patients.
We are asked on what permission and authority we practiced medicine there.
We are asked to submit our defence for extending health services to people.
(In addition, with the new draft law that is no doubt intended as a revenge for the attitude of doctors during demonstrations and in spite of annulment of the earlier one by the Constitutional Court, we are asked to violate patients confidentiality and submit all health data of patients to the Ministry of Health; we are threatened to be banned to practice our profession by the decision of the Board for Health Professions which is under control of political authority.)
We reply:
We practice our profession here on this land once hosted the founders of the science of medicine: Hippocrates of Kos and Galenos of Pergamon…
We have practiced our profession with the strength and motivation we derive from our people whose pains have ceased; from feelings of gratitude of our patients whose survival we helped; from joy of life we catch in the eyes of elderly people after our successful surgery; from kisses we received from minors whose measles, pneumonia and fever we healed and from the universal solidarity of our colleagues taking side with us in our most difficult days…
We have done the last one with the authority given by our profession committed to human life.
We have done it in spite of the existence of despising, disrespectful and rude managers, dictators saying “keep doctors tied to trees so they cannot run away” and their copycats declaring the close of the period of esteem for doctors.
And we continue doing so fearlessly.
For thousands of years we have seen many leaders, kings and sultans on this land (even more we have seen their copycats)
They have all gone as we remain here.
They will go as well …
And we shall continue!
TURKISH MEDICAL ASSOCIATION
CENTRAL COUNCIL