15 Haziran 2013
Ankara Tabip Odası’nın çağrısıyla hekimler ve tıp öğrencileri 15 Haziran 2013 tarihinde Kuğulupark’ta biraraya gelerek, Sağlık Bakanlığı’nın hekimlere Gezi direnişi protestolarında yaralanan ve hayati risk taşıyan eylemcilere tıbbi destek sağlamaları nedeniyle soruşturma açmasına tepki gösterdiler.
Basın açıklamasında konuşan Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Selçuk Atalay ” Zorda olan, acı ve ızdırap çeken insanın din, dil, ırk ayırmadan her zaman yanında olacağız!” derken, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Beyazıt İlhan, son süreçte Sağlık Bakanlığı’nın iktidarın iç yüzünü gösteren bir tavır içinde olduğuna dikkat çekti. İlhan, Bakanlığın hastanelerinde sağlık hizmeti vermek yerine insanların hastanelerden kaçmasına sebep olduğunu belirterek, “Buradan Sağlık Bakanı’na kendisinin de bir hekim olduğunu hatırlatıyoruz” diye konuştu.
Ankara Tabip Odası Başkanı Özden Şener ise konuşmasında Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na şöyle seslendi: “Yüzlerce hekim gönüllü olarak yaralılara sağlık hizmeti verdi. Bu hizmeti veren hekimler arasında sadece bir kişi eksikti. Mehmet Müezzinoğlu ismi yoktu orda. İnsanların gözleri akarken, kafatasları parçalanırken, gazdan boğulurken sen nerdeydin? Sana Sağlık Bakanı diyemiyorum. Doktor diyemiyorum. Sadece Mehmet Bey diye seslenebiliyorum. Bu ülkede insanlar gece gündüz gaz maskeleri ile dolanır oldu. Bu bir halk sağlığı sorunu haline geldi. Haberin var mı? Biber gazını kalabalığı dağıtmak için değil öldürmek için kullandılar? İçişleri Bakanlığı’na sordun mu?” Basın açıklaması hekim andının hep birlikte okunmasının ardından sona erdi.
ANKARA TABİP ODASI
BASIN AÇIKLAMASI
15 Haziran 2013
*Zorda olan, acı ve ızdırap çeken insanın din, dil, ırk ayırmadan her zaman
yanında olacağız!
*
Türkiye’de günlerdir eşine benzerine rastlanmadık bir vahşet yaşanıyor.
Türkiye’de günlerdir insanlara kitlesel şiddet uygulanıyor.
Bu ülkenin Sağlık Bakanlığı, gönüllü hekim, tıp öğrencisi ve sağlık
personelinin bu süreçte demokrasi ve özgürlük talepleriyle süren
protestolarda yaralanan ve hayati risk taşıyan eylemcilere tıbbi destek
sağlaması hakkında soruşturma açtığını duyurmuştur.
Türkiye’de protestolara katılan milyonlarca insan bugün bölünmeye, izole
edilmeye, marjinalleştirilmeye çalışılıyor.
Yaftalıyorlar, iftiralar atıyorlar, suçluyorlar… Yine baskı uyguluyorlar,
yine korkutmaya çalışıyorlar.
Sosyal medyada çokça görüntüsünün yer aldığı, İstanbul’da bir camide
sağlıkçıların yaralılara yardım ettiği anları bile saygısızca, hürmetsizce;
yalanla, iftirayla anan bir iktidarın Sağlık Bakanı da üzerine düşeni
yapmış ve hekimlere, hekim örgütüne saldırmıştır.
Bir Sağlık Bakanı’nın hekimlere, tıp öğrencilerine; hastalara ve yaralılara
baktılar diye saldırması, bu iktidarın ve Türkiye’deki sağlık sisteminin
insanlıktan çıkmış, sakil yüzünü bir kere daha göstermiştir.
İstanbul Tabip Odamıza Sağlık Bakanlığı’ndan gönderilen yazıda, yaralılara
acil tıbbi müdahale ile tıbbi müdahale yapılabilecek ortamları ve
gönüllüleri organize etmeye “suç” denilmektedir. Sonra da gönüllü sağlık
hizmetleri için “Neden izin almadınız?” sorusu sorulmakta, Tabip Odasından
bu müdahaleleri yapanlar ile sağlık hizmeti verilen hastaların bilgileri ve
kayıtları istenilmektedir.
Öncelikle şunu ifade edelim:
Ankara Tabip Odası da, Ankara’da süren protestolar ve olaylarda yaralanan
göstericilere yardım etmek için ciddi bir çabanın içinde olmuştur.
Ankara’daki yüzlerce hekim, olaylarda hastalanan, yaralanan halkın
yardımına koşmuştur. Ankaralı hekimler bu süreçte halkın gönlünde adeta
taht kurmuştur. Bu süreçte hastaneler, eczaneler ve Ankaralı esnaf da
yardımlarını esirgememişlerdir.
16 gündür Ankara’da direnirken yaralanan, acı, ızdırap çeken, ağrılar
içinde kıvranan, acil müdahaleleri tarafımızdan yapılan tüm hastaların
bilgileri bizim teminatımız altındadır. Tüm dünyaya büyük bir hekimlik
dersi vererek, 16 gündür yaralı direnişçilerin yardımına koşan tüm
meslektaşlarımızla, tıp öğrencileri ile gurur duyuyoruz.
5000’in üzerinde yaralının olduğu, 10 yurttaşımızın gözünü kaybettiği, 4
yurttaşımızın hayatını kaybettiği, bir polisin Adana’da köprüden düşerek
öldüğü bu olaylarda, bu ülkenin Sağlık Bakanlığı ne yapmıştır?
Ne yazık ki bu süreçte Sağlık Bakanlığı ideolojik davranmış ve halka
nitelikli ve hızlı sağlık hizmeti vermek için gereken önlemleri almamıştır.
Bu olaylar süresince Bakanlığın yapması gereken, *olayların en çok
yaşandığı bölgelerde seyyar sağlık hizmetleri organize etmek, çok övündüğü
ambulanslarını halkın yanında tutmaktı. *
Oysa eylemin ilk günlerinde Sağlık Bakanlığı, “Ambulanslarda eylemci mi
taşıyacağız?” gibi insanlığa ve hekimlik onurumuza yakışmayan demeçleriyle
gündeme gelmiştir.
Biber gazı, *akut olarak riskli gruplarda ölüme neden olabilen*, normal
kişilerde ciddi zararlar yapabilen, uzun vadede de *”insanlar üzerindeki
etkileri henüz tam bilinmeyen, ancak deneysel
çalışmalarda genotoksik-mutajenik-kanserojen olasılıkları kuvvetli olan”
bir kimyasal maddedir.*
Bir ülkede sağlığın her türlü risk faktörüne karşı durması gereken *”sağlıktan
sorumlu bir kurumun”,* kişilerin sağlıklarını tehdit eden *bir kimyasal
silahın uygulayanlara soruşturma açmayıp,* ondan muzdarip olanlara gece
gündüz demeden, gaz bombalarından, tazyikli sulardan, TOMA’lardan korkmadan
en ağır koşullarda yardım edenlere soruşturma açması, bugün bu halkın içine
sığamadığı, isyan ettiği, otoriter yönetim anlayışının acı bir örneğidir!
*Biz Hekimler mesleğimizi yapmak için sizden izin almak zorunda değiliz!*
*Hastalara yardım etmek, müdahale etmek suçsa,*
*Biz bu suçu işlemek için yemin ederek bu mesleği yapıyoruz.*
Gaz bombalarının, tazyikli suların altında yapılan ilk müdahale ve
bakımları takiben ihtiyacı olan hastalar sağlık kurumlarına nakledilmiştir.
Burada önemli olan olayın “acil” boyutu ve gecikmeden gerekli müdahalenin
yapılmasıdır. Bu tip olağanüstü ortam ve durumlarda bulunan bir hekimin
yaralılara herhangi bir tıbbi müdahalede bulunmaksızın, ambulans gelmesi
için pasif beklemesi, seyirci kalması beklenemez; hem hukuki hem de
mesleki-etik açıdan kabul edilemez. Sağlık Bakanlığı’nın hekimlere ve diğer
gönüllülere bir soruşturma hakkı değil, bir teşekkür ve özür borcu
bulunmaktadır.
Sizin derdiniz, *direnişçilerin prim borçlarına bakılıp bakılmaması, bu
yaralı acı çeken insanlardan katkı payı alınmaması mıdır? *
Sağlığa bir kar alanı olmaktan öte anlam veremeyenlerin başka türlü
düşünmesi beklenmez elbette!
Ey Sağlık Bakanlığı, yoksa bu ülkede insanların sağlık hizmeti alması için
vergi vermesi, prim ödemesi, katkı payı vermesi de mi yetmez! Bir de sizin
gibi düşünmesi, size biat etmesi mi gerekiyor!
Kusura bakmayın, bu ülkenin insanlarına sizin prim, katkı hesaplarınız
değil; bu ülkenin hekimleri, sağlıkçıları hizmet veriyor.
Ve bu ülkenin hekimleri, sağlıkçıları, tıp öğrencileri sizin para
hesaplarınızın yanında değil, her zaman bu halkın yanında olacaktır!
Biz hekimler;
“Kendi yaşamımızı insanlığın hizmetine adayacağımıza bütün varlığımızla
yemin ettik,
Hastalarımızın sağlığı en önde gelecek,
Bize verilmiş sırları, hastalarımızın ölümünden sonra bile saklayacağız,
Meslektaşlarımız kardeşlerimiz olacak,
Din, ulus, ırk, parti politikaları ya da toplumsal durumla ilgili
değerlendirmelerin görevimizle hastalarımızın arasına girmesine izin
vermeyeceğiz,
Bunlara bütün varlığımızla, özgür olarak onurumuz üzerine AND İÇTİK”
*Ankara’da seyyar revirlerde, sokaklarda ilkyardım yapılan yurttaşların;
sokaklarda alanlarda yaralılara yardım eden yüzlerce hekimin adı Ankara
Tabip Odası’nın güvencesi altındadır. Bu isimlerden bir tanesi bile
Bakanlığa verilmeyecektir.*
*Bugüne kadar Ankara’da adeta bir destan yazan tıp öğrencileri ve
hekimlerle gurur duyuyor, onlara teşekkür ediyoruz.*
*Biz hekimler laik, demokratik, özgür, eşit, adil ve barış içinde bir
ülkede yaşama mücadelesinin her zaman içinde olacağız.*
*Zorda olan, acı-ızdırap çeken insanın; din, dil, ırk ayırmadan her zaman
yanında olacağız!
HEKİM YEMİNİMİZDEN ve İNSANLIK ONURUMUZDAN ASLA VAZGEÇMEYİZ