18 Kasım 2023
Ömrü uzatan en önemli faktörlerden antibiyotiklere karşı gelişen direnç, insanlığı tehdit eden boyutlara ulaştı. Her yıl 700 bin insan bu sebeple ölüyor. 2050’de bu sayının 10 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.
İlk antibiyotik penisilinin 1928’de Alexander Fleming tarafından keşfi, tıp için devrim niteliğindeydi. Penisilin ve diğer antibiyotikler, milyonlarca hayat kurtardı. Enfeksiyonların kontrol ve tedavisinde hayati önemini koruyan antibiyotikler cerrahi müdahale, organ nakli ve diğer tıbbi prosedürlerin başarıyla gerçekleştirilmesine de olanak tanıyor. Ancak doğru ve sorumlu biçimde kullanılmaları şart.
Türkiye ilk sıralarda
Antibiyotik direnci küresel bir sorun. Türkiye ise antibiyotik direnci ve kullanımında hala ilk sıralarda. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre direnç oranlarımız 2005 ile 2019 yılları arasında arttı (yüzde 38,1’den yüzde 46,5’e) ve yine OECD ortalamasının (2019’da yüzde 20,8) üstüne çıktı. Direnç oranlarının 2035’e kadar yüzde 43,8’e gerilemesi ve OECD ortalamasının (yüzde 20) üzerinde kalması bekleniyor.
Sessiz ve sinsi bir pandemi
Uzmanlar durumu sessiz ve sinsi bir pandemiye benzetiyor.
OECD’nin yaptığı son analize göre, 34 OECD, Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) ülkesinde, antibiyotik direnci her yıl 79 binden fazla can alıyor. Direncin sağlık sistemlerine yıllık maliyeti ise 29 milyar dolara yaklaşıyor.
Dünya Antibiyotik Farkındalık Günü nedeniyle, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Antibiyotik Direnci Çalışma Grubu Yürütme Kurulu Üyesi Uzman Dr. Ceren Atasoy Tahtasakal ile konuştuk.
Antibiyotik direncinden hastalar nasıl etkileniyor?
Antibiyotikler, çeşitli bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde kullanılır ve birçok hastalık ve durum için vazgeçilmez. Özellikle hayati risk taşıyan bakteriyemi, sepsis, menenjit ve kalp kapakları enfeksiyonu gibi acil antibiyotik tedavisi gereken durumlarda hayat kurtarıcı. Günümüz şartlarında artan kanser vakaları nedeniyle kemoterapi alan hastalar ya da diğer immunsupresif ajanlar dediğimiz bağışıklık sistemini zayıflatan tedavileri gören hastalarda bakteriyel enfeksiyonlar çok ciddi seyredebiliyor. Hastane kökenli enfeksiyonların da mortalitesi (ölüm) ve morbiditesi (hastalık hali) yüksek. Bu durumların tedavisi ya da korumasında antibiyotik yeri çok önemli. Artan antibiyotik direnci bu tedavilere karşı bir tehdit oluşturabilir. Sonuçta hastaların tedavi seçeneklerini sınırlayabilir ve daha ciddi enfeksiyonlara yol açabilir.
En büyük sıkıntı hastane infeksiyonlarında mı yaşanıyor?
Evet. Hastane enfeksiyonları sağlık hizmeti sunulan ortamlarda ortaya çıkan ve genellikle yine hastane kaynaklı olan enfeksiyonlar. Bu tür enfeksiyonlar, hastane ortamında tedavi gören hastalarda ortaya çıkabilir. Dirençli mikroorganizmaların etken olduğu enfeksiyonlar oldukları için yönetimi daha zor. Yüksek morbidite ve mortalite, tedavi maliyetleri, antibiyotik direnci, kontrol zorlukları nedeniyle önemliler. El hijyeni uygulamaları, temizlik standartları, izolasyon önlemleri ve doğru antibiyotik kullanımı gibi stratejiler, hastane enfeksiyonlarının yayılmasını önlemede kritik rol oynar. Bu hem hastaların güvenliğini artırmak hem de sağlık hizmeti kalitesini iyileştirmek için önemli.
Yakın zamanda yeni antibiyotik çıkması beklenmiyor. Geliştirmek neden bu kadar zor? Endüstri mi ilgilenmiyor?
Antibiyotik geliştirmek ve pazarlamak oldukça maliyetli. İlaç geliştirme süreci uzun ve pahalı. Yıllarca süren klinik deneme aşamalarından geçmesi gerekiyor. Antibiyotikler genellikle kısa süreli tedavilerde kullanılıyor. Nispeten düşük fiyatlılar. Bu ilaç şirketleri için düşük kar oranı demek. Düşük kar marjı da şirketleri yatırım yapmaktan caydırabilir. Bir diğer faktör antibiyotik direnci. Antibiyotiklerin hızla direnç geliştiren mikroorganizmalara karşı etkinliği azalabilir. Bu da yeni bir antibiyotik geliştirmenin uzun vadeli etkinliği ve kullanım süresi konusunda belirsizlik yaratır. Direnç gelişiminin hızlı olması, yeni antibiyotiklerin kısa sürede eskimesine neden olabilir. Antibiyotiklerin geliştirilmesi sıkı regülasyonlara tabi. İlaçların güvenliği ve etkinliği konusundaki yüksek standartlar, geliştirme sürecini uzatabilir ve maliyetleri artırabilir.
Kaldı ki birçok potansiyel antibiyotik adayı, klinik denemelerde başarısız olabilir. Bu durum, şirketleri yatırım yapmaktan alıkoyabilir, çünkü başarısızlık, yatırımın geri dönüşünü olumsuz etkileyebilir.
Kamu-özel sektör işbirliği ve teşvik mekanizmaları gibi çözümlerle yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi teşvik edilmeye çalışılıyor.
Hangi yanlışlar antibiyotik direncini global bir soruna dönüştürdü?
*Yanlış veya gereksiz kullanımı: Antibiyotikler, sadece bakteriyel enfeksiyonları tedavi eder ve virüsler gibi diğer patojenlere karşı etkisizler. Ancak sıkça virüs kaynaklı enfeksiyonlar (örneğin, soğuk algınlığı ve grip) için kullanıldığında (veya gereksiz yere verildiğinde) direnç gelişme riski artar.
*Dozaj talimatlarına uyulmaması: Dozaj talimatlarına uyulmaması veya tedavi süresinin tamamlanmaması direnç geliştirmesine neden olabilir.
*Tarım ve hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı: Hayvan yetiştiriciliğinde ve tarım alanlarında yaygın olarak kullanılan antibiyotikler, dirençli bakteri suşlarının çevreye ve gıdalara yayılmasına neden olabilir. Bu, insanlara dirençli bakterilere maruz kalma riskini artırabilir.
*Kötü hijyen uygulamaları: El hijyeni ve genel hijyen kurallarına uyulmaması, enfeksiyonların yayılması ve antibiyotik kullanımının artmasına neden olabilir.
*Küresel İşbirliğinde eksiklik: Bu küresel bir sorun ve etkili yönetilmesi için uluslararası işbirliği önemli. Ancak ülkeler arasında koordinasyon eksikliği ve farklı antibiyotik kullanım politikaları sorunları tetikleyebilir.
Sorunu çözmek için, sağlık profesyonelleri, ilaç endüstrisi, tarım sektörü ve hükümetler arasında geniş kapsamlı bir çaba gereklid. Kullanımının düzenlenmesi, yeni antibiyotiklerin keşfi, hijyen standartlarının yükseltilmesi ve küresel sağlık politikalarının oluşturulması gibi alanlarda yoğunlaşmak gerekiyor.
Haberin Devamı İçin Tıklayınız