25 Eylül 2023
Türkiye’de artan antibiyotik direnci artık kırmızı alarm veriyor. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, gereksiz yere ve yaygın bir şekilde antibiyotik kullanımının dirençli mikropların daha da güçlenmesine neden olduğunu söyledi. Yavuz, “Hastalar antibiyotik öncesi çağlardaki gibi birtakım bakteriyel infeksiyonlardan, basit bakteriyel infeksiyon bile olsa hayatını kaybedebiliyor.” ifadelerini kullandı.
Sağlık Bakanlığı Koronavirus Bilim Kurulu Üyesi ve KLİMİK Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, pandemiden önceki dönemlerde de Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan antibiyotik direncinin, pandemi ve deprem gibi afetlerin de etkisiyle daha da tehlikeli hale geldiğini söyledi.
Prof. Dr. Yavuz, antibiyotik direncinde Avrupa’da Yunanistan ile yarıştığımızı, hatta şampiyon olduğumuzu kaydetti ve “Dirençli patojenler (hastalık yapan etkenler) artıyor, eldeki antibiyotikler çalışmıyor; yeni antibiyotikler bulunmuyor. Dolayısıyla hastalar antibiyotik öncesi çağlardaki gibi birtakım bakteriyel infeksiyonlardan, basit bakteriyel infeksiyon bile olsa hayatını kaybedebiliyor.” dedi.
Gereksiz yere ve yaygın bir şekilde antibiyotik kullanımının, dirençli mikropların daha da güçlenmesine neden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, şu an Türkiye’de bir numaralı infeksiyon sorununun antibiyotik direnci olduğuna dikkat çekti.
“EN BASİT İDRAR YOLU İNFEKSİYONU NEDENİYLE HASTANEYE YATIRMAK ZORUNDA KALIYORUZ”
“Bakteriler bu tarz direnç genlerini edinmek konusunda çok becerikliler. Hızla evrilebiliyorlar. Mobil genetik elemanlar dediğimiz birtakım maddeler edinerek, bir antibiyotiğe maruz kalırsa hızla ona direnç geliştirebiliyorlar. Ölüme neden oluyor.” diyen Yavuz, şunları söyledi:
“Çünkü bu dirençli patojenlerin neden olduğu infeksiyonlar yeterince tedavi edilemediği için, iyi tedavi edilemediği için, fazladan ölümlerle karşı karşıya kalıyoruz. Dirençli patojenler artıyor, eldeki antibiyotikler çalışmıyor; yeni antibiyotikler bulunmuyor. Dolayısıyla hastalar antibiyotik öncesi çağlardaki gibi birtakım bakteriyel infeksiyonlardan, basit bakteriyel infeksiyon bile olsa hayatını kaybedebiliyor. Direnç oranları açısından baktığımız zaman Yunanistan ile yarışıyoruz. Bazen de şampiyonuz maalesef. Şunun örneğini çok rahatlıkla verebilirim, özellikle idrar yolu ,nfeksiyonlarında ağızdan verilecek şekilde ilaç yazamıyoruz artık. Basit bir infeksiyonda dahi hastayı hastaneye yatırarak, çok daha geniş spektrumlu antibiyotiklerle tedavi etmek zorunda kalıyoruz.”
“ARTIK HİÇBİR İLAÇ YA DA TEDAVİ SEÇENEĞİ OLMAYAN MİKROPLAR VAR”
Dünyada da birçok ülkede bu sorunun yaşandığına işaret eden Prof. Dr. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hiçbir ilaç veya tedavi seçeneği olmayan mikroplarla karşı karşıya kalıyoruz maalesef. Antibiyotik öncesi dönemlere dönüyoruz tehdidi gerçekleşmiş durumda. Sınırlı sayıdaki hastalar için söz konusu olsa dahi o insanlar için bu kritik önem arz ediyor. Antibiyotik direncine bağlı ölümler, bütün infeksiyon hastalıklarına bağlı ölümlerden çok daha fazla gelişmiş ülkeler için, Amerika için Avrupa için. Yani antibiyotik direnci nedeniyle tedavi edilemeyip kaybedilen hastaların sayısı, tüberküloz, kızamık, pnömoni, hepsini üst üste koysanız dahi bundan fazlasına neden oluyor. Türkiye’de de antibiyotiklere dirençli patojenlerin neden olduğu hastalık yükü çok fazla.”
Koronavirus ve depremin birer afet olduğunu ve afet durumlarında akılcı antibiyotik kullanımı kurallarının uygulanamadığını da vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, “Antibiyotik direncinin daha da yükselmesine neden olan durumlar yaşandı ikisinde de. Çünkü acil bir durumla mücadele ediyorsunuz ve hem hastane infeksiyonu kontrol sürecini hem de akılcı antibiyotik kullanımı gibi bir durumu tam olarak uygulayamazsınız. Antibiyotikler ne kadar çok kullanılırsa, direnç o kadar artar. O nedenle sadece gerekli olduğu durumlarda kullanmak dediğimiz akılcı antibiyotik uygulamalarının, tüm ülkede yoğun bir şekilde eğitim ve bilgilendirme kampanyalarının yapılması gerekiyor. Buna bir kaynak ayrılmalı ki engellenebilsin. Aslında bu, tedavi için ayıracağınız kaynaktan çok daha düşük oluyor.” dedi.
“NEZLE VEYA AKUT BRONŞİTE ANTİBİYOTİK YAZILMAZ”
Özellikle okulların açılmasıyla artan viral üst solunum infeksiyonlarında gereksiz antibiyotik kullanımının daha da arttığını belirten Prof. Dr. Yavuz, şu uyarılarda bulundu:
“Çocukların en sık infeksiyonu, üst solunum yolu infeksiyonlarıdır. Bunların yüzde 90’ı viraldir ve virüslerde de antibiyotikler hiçbir işe yaramaz. Ya da mesela çocuklarda bronşit çok olur. Akut bronşit dediğimiz bir tablo. Borinşitin de %90’dan fazlası viraldir. Bronşitte de antibiyotik kullanılmaması gerekiyor. En gereksiz antibiyotik kullanımı bu iki tabloda oluyor: Nezle, diğer viral üst solunum yolu infeksiyonları ve akut bronşit geçiren çocuklarda. Burada en doğru kararı tabii ki doktor verecektir. Hastaların doktora baskı yapmama konusunda bilinçli olması gerekiyor. Hastalar da ısrarcı olabiliyorlar, ‘Benim çocuğum iki haftadır öksürüyor, geçmedi, bir antibiyotik bile yazmadı’ diye doktora baskı uyguluyorlar. Hekim de o hasta yoğunluğu arasında ve bu basıncın karşısında mecbur kalabiliyor. Polikliniklerdeki hasta yükünü düşündüğümüz zaman, çok zor hekimlerin bununla baş edebilmesi. Bir kere hastanelerde bu kadar yığılma olursa zaten akılcı hiçbir ilacın kullanımı söz konusu olamaz.”