29 Temmuz 2023
Türkiye’den bir grup infeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı uzmanı, deprem bölgesindeki infeksiyon hastalıkları riskine dair geniş çaplı bir çalışma yaptı. Araştırma dünyanın en saygın tıp dergilerinden Lancet’te de yayımlandı. Çalışmayı yürüten ekibin başındaki isimlerden Prof. Dr. Önder Ergönül, kavurucu sıcakların deprem bölgesinde infeksiyon hastalıkları açısından büyük risk yarattığına dikkat çekti.
Sıtma konusunda da uyarıda bulunan Prof. Dr. Ergönül, herhangi bir salgın yaşanmaması için sivrisinekle mücadelenin özellikle Mersin, Adana gibi sıtma açısından yüksek riskli bölgelerde çok sıkı bir şekilde yapılması gerektiğini kaydetti.
İnfeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı uzmanı bir grup bilim insanının kaleme aldığı “deprem bölgesindeki infeksiyon hastalıkları riskine” dikkat çeken araştırma, dünyanın en saygın tıp dergilerinden The Lancet’te yayınlandı.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek-Yavuz, Ankara Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Alpay Azap ve Koç Üniversitesi İş Bankası İnfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi (KUISCID)’nden Prof. Dr. Sibel Sakarya, Prof. Dr. Füsun Can, Doç. Dr. Şiran Keske ile Prof. Dr. Önder Ergönül gibi isimlerin yürüttüğü çalışma ile yazılan ve geçtiğimiz günlerde Lancet Infectious Disease’de yer alan makalede, 6 Şubat depreminden etkilenen bölgede halen devam eden ve yüksek risk olabilecek infeksiyon hastalıkları ele alındı.
SURİYE’DEKİ KOLERA VAKALARI 100 BİNLERİ BULUYOR
Çalışmada, sadece ishalle seyreden infeksiyon hastalıkları değil, kızamık, kabakulak, kızamıkçık gibi aşıyla önlenebilen hastalıklar, yanı başındaki Suriye’de yüz binleri bulan vakalar nedeniyle kolera ile bölgede yaygın olan ve sıtma bulaştırabilen ‘anofel’ cinsi sivrisinek türü nedeniyle olası risklere, alınması gereken acil önlemlere değinildi. Araştırmayı yürüten ekibin başındaki isimlerden İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, günlerdir tüm dünyayı etkisi altına alan kavurucu sıcakların deprem bölgesinde infeksiyon hastalıkları açısından daha büyük risk yarattığına dikkat çekerek açıklamalarda bulundu.
ARTAN SICAKLIKLAR DEPREMZEDELERDE RİSKİ ARTIRIYOR
Prof. Dr. Ergönül, büyük depremler sonrası infeksiyonlarda artışın beklenen bir durum olduğunu ve araştırmayı, o bölgede geçmişte olan infeksiyonlar, şu anki durum ve gelecekte olabilecek infeksiyonları gözden geçirerek ele aldıklarını kaydederek “Deprem bölgesindeki infeksiyon riskleri açısından sistematik bir yol haritası çıkmış oldu” dedi. O coğrafyanın zaten sıcak bir bölge olduğunu ve bu yıl iyice artan sıcaklıkların, bazıları halen çadır kentlerde veya konteynerlerde yaşayan depremzedelerde pek çok tehlikeli tabloya yol açabileceğini kaydeden Prof. Dr. Ergönül, “Beyin kanamasından tutun, yüksek tansiyon, ciddi sıvı kaybına bağlı şok tablosuna kadar pek çok durum gelişebilir. Özellikle incinebilir gruplar olan yaşlıları ve çocukları daha çok etkileyecek bir durum söz konusu. Bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen şeyler bunlar ve bağışıklık sistemi düştüğü zaman, infeksiyonlara daha yatkın hale geliyorsunuz. Mevsim itibariyle ishal yapan infeksiyon hastalıkları çok sık görülüyor şu anda. Bir de vektörle bulaşan hastalıklar önem kazandı. Tatarcık hummasından belki sıtmaya kadar giden bir dizi hastalık olabilir” dedi.
“MERSİN, ADANA, ÇUKUROVA SITMA AÇISINDAN DİKKATLE İZLENMELİ”
Sıtmanın ülkemizde yok edildiğine ancak yakın bir geçmişte Mersin gibi çevre illerden bölgesel olarak tek tük vakalar bildirildiğine de işaret eden Prof. Dr. Ergönül, şu uyarıları yaptı: “Mersin, Adana, Çukurova bölgesi ve biraz daha doğu taraflar zaten Türkiye’nin sıtma bölgesiydi. Dikkatle izlememiz gerekiyor buraları. Sıtmanın salgın olması için bölgede vektör sineğin yaygın olarak saptanması lazım. Oradaki salgının engellenmesinde de kilit nokta vektörle mücadele, yani sineği yok edebilmek. Kişiden kişiye geçen bir hastalık değil fakat sinek olması itibariyle beklenmedik bir hastalıkla daha uğraşmış olacaksınız ve bu da depremi yaşamış bir yer için ekstra bir yük yaratır. Şark çıbanı dediğimiz hastalık zaten özellikle göçmenlerle birlikte artış gösterdi ama göçmenlerin ötesinde yerleştiği yerler var. Dolayısıyla öldürücü olmasa bile bölge açısından önemli bir ek külfet bu da. Batı Nil ateşi saptanmadı ama saptanabilir. Bunlar olası riskler. Dang Humması da olabileceği iddia ediliyor Avrupalı bilim dünyası tarafından. Ama biz bölgede henüz vaka görmüş değiliz.”
“KIZAMIK VAKALARI 5-10 KAT FAZLA”
Bölgede infeksiyon açısından en büyük sorunlardan birini de aşıyla önlenebilecek hastalıkların yarattığını belirten Prof. Dr. Ergönül, “Bunların başında da kızamık geliyor. Kızamıkta, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Türkiye hakkında açıklamış olduğu rakamlara bakıldığında, Avrupa bölgesinde birinciyiz. Orada bildirilen rakamları rahatlıkla 5-10 katıyla çarpabilirsiniz. Daha yüksek rakamlar. İstanbul’da, başka illerde bu kadar kızamık vakası varken, deprem bölgesinde de olmaması imkansız. Özellikle çocuklarda, eğer zamanında tanınıp uygun tedavi verilmezse ölümcül olabilen ve saptanan vakalardan çok daha fazlasının görülebileceği bir hastalık kızamık. Prof. Dr. Ergönül, kızamık geçiren çocuklarda yıllar sonra gelişebilen ve ölümcül olabilen beyin iltihabı SSPE’ye günümüzde çok rastlanmadığını ama günümüzde artan vakalar nedeniyle, önümüzdeki yıllarda SSPE vakalarında da artış görülebileceğini de sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Ergönül, “Ayrıca sadece kızamık değil, benzer şekilde kızamıkçık, kabakulak, bunlar da Türkiye’de bu yıl önceki yıllara göre çok daha fazla bildirilen vakalar” dedi.
ANTAKYA’YA DSÖ DÜZEYİNDE LABORATUVAR GELİYOR
Depremden en çok etkilenen şehirlerden Antakya’da DSÖ ve Pasteur Enstitüsü düzeyinde bir laboratuvar kurma çalışmaları olduğunu ve olası bir salgının çok daha erkenden tespit edilebilmesi açısından bu laboratuvarın hayati önem taşıdığını kaydetti.
Prof. Dr. Ergönül, sözlerini şöyle noktaladı: “Tam teşekküllü bir laboratuvarla yerinde çalışırsanız ancak bu hastalıkları erkenden tespit edebilirsiniz. Biz KUISCID olarak kendi imkanlarımızla İstanbul’da yapmış olduğumuz laboratuvar hizmetlerinin küçük bir modelini, bir konteyner içinde bölgede gerçekleştirmek için çalışmalar yapıyoruz. Bir ay içinde laboratuvarımız aktif hale geçmiş olacak. Tabii ki Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü koordinasyonuyla ve işbirliği ile yürütülüyor bu proje. Özelliği olan, yani halkın sağlığını tehdit edebilecek hastalıkları oluşturan etkenleri, erken tespit edebilecek bir laboratuvar olacak. DSÖ veya Pasteur Enstitüsü’nün övünerek kullandığı laboratuvarlar düzeyinde bir yer. Bölgedeki hekimleri de eğiticek ve bu bilgileri de Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ile paylaşarak ilerleyecek olan bir laboratuvar olacak.”