18 Kasım 2022
Çeşitli mikroorganizmaların gelişimini engelleme veya yok etme yeteneğine sahip antibiyotikler, son yüzyılın en önemli buluşlarındandır. Antibiyotik çağı, Alexander Fleming’in 1928 yılında penisilini keşfetmesiyle başlamıştır. İlk defa 1941 yılında infeksiyon hastalıkların tedavisinde uygulanmaya başlanan penisilin, İkinci Dünya Savaşı boyunca yoğun olarak kullanılmış, 1940’lı yılların sonlarında başta frengi, zatüre, menenjit olmak üzere bakterilerin sebep olduğu birçok hastalığın tedavisinde kullanılan başlıca ilaç durumuna gelmiştir. Antibiyotikler sayesinde infeksiyon hastalıklarına bağlı ölümler azalmış, insan ömrü uzamış, salgınlar kontrol altına alınabilmiş hatta engellenmiştir. Sonraki yıllarda birçok antibiyotik grubu geliştirilmiş ancak XXI. yüzyılın başından itibaren antibiyotik direnci insanlık karşısında ciddi bir tehdit olarak kendisini göstermiştir. Antibiyotik direncinin gelişmesinde sağlıklı toplum, sağlıklı çevre ve sağlıklı hayvan gibi birçok unsuru içeren “Tek Sağlık” kavramı önemli olsa da en önemli faktör antibiyotiklerin akılcı kullanılmamasıdır. Maalesef Ülkemiz Avrupa’da ve Dünya’da antibiyotik kullanımında ve antibiyotik direncinde ilk sıralarda yer almaktadır.
Son 30 yıldır yeni bir antibiyotik grubu keşfedilememiştir ve dirençli mikroorganizmalarla gelişen infeksiyonların tedavisi, hali hazırda kullanımda olan antibiyotiklerin kombinasyonları ile yapılmaya çalışılmaktadır. DSÖ “ilk kez” Şubat 2017’de yeni antibiyotik geliştirilmesi aciliyetine göre insan sağlığı üzerinde tehdit oluşturan bakterileri önem sınıfına ayırmıştır. Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere antibiyotik direnci hem ülkemizde hem Dünya’da ciddi bir sorundur ve insanlık için büyük tehlikedir. Gerekli önlemler alınmadığı taktirde 2050 yılında 10 milyon insanın antibiyotiklere dirençli mikroorganizmalarla gelişen infeksiyon hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedeceği ve dirençli infeksiyonlara bağlı ölümlerin kanser, trafik kazaları gibi birçok ölüm sebebini geçerek ilk sıralara yerleşeceği öngörülmektedir. Bu sorunu çözümlemek için Dünya’da ve ülkemizde “Antibiyotik Yönetim Programları (Antimicrobial Stewardship Programs)” uygulanmaya başlanmış, “Antimikrobiyal Yönetim Programı Rehberleri” hazırlanmıştır. Ancak COVID-19 pandemisi birçok şeyi olumsuz etkilediği gibi bu programları da olumsuz etkilemiştir. Pandeminin antibiyotik direnci üzerine olumsuz etkilerinin ileriki süreçte daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacağı ön görülmektedir.
Antibiyotik direnci, doğru yönetilir ve etkili önlemler alınırsa kontrol edilebilir. Antibiyotik direncini önlemek için:
- Tek Sağlık kavramı üzerinden sorun ele alınmalıdır.
- Multidisipliner ve küresel iş birliği yapılmalıdır.
- İnfeksiyon hastalıklarının erken ve doğru tanısı için laboratuvar imkânları artırılmalı, viral infeksiyonlar için gereksiz antibiyotik kullanımı önlenmelidir.
- Düzenli olarak sürveyans yapılarak direnç verileri incelenmeli bu veriler doğrultusunda ülkemiz ve bölgesel özellikler dikkate alınarak tedavi rehberleri hazırlanmalı ve güncellenmelidir.
- Merkezi otoriteler, yerel yönetimler, medya, tıp fakülteleri ve tıpta uzmanlık derneklerinin iş birliğiyle, hastanelerde ve toplumda akılcı antibiyotik kullanımını yaygınlaştıracak politikalar geliştirilmeli, etkinlikler planlanmalıdır.
- Hekimlerin bu konu ile ilgili farkındalığını artırmak ve akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili bilgilerini güncellemek için mezuniyet sonrası eğitimler düzenlenmelidir.
- Hekime antibiyotik yazma baskısını önlemek için iletişim araçları, yazılı ve görsel basın etkili bir şekilde kullanılmalı, farklı öğretim kurumlarında bu konuyla ilgili eğitimler planlanmalıdır.
KLİMİK Derneği ADÇG olarak bu soruna dikkat çekmek ve çözüm önerileri sunmak adına;
12 Şubat 2022 tarihinde Antibiyotik Direncinde 2050’den Günümüze Bakış Simpozyumu yapılmıştır.
24 Eylül 2022 tarihinde Antimikrobiyal İlaçların Farmakokinetik/Farmakodinamik Özellikleri: Farmakoloji Dersinde Anlatılmayanlar Kursu yapılmıştır.
Toplumu bilgilendirmek için iki ayrı video çekilmiştir: