8 Aralık 2021
SARS-CoV-2 Omikron Varyantı başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede yayılmaya devam etmekte olup, bazı ülkelerde toplum içinde de yayılmaya başlamıştır. Kısa süre önce Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (ECDC), omikron varyantının birkaç ay içerisinde vakaların %50’sinden sorumlu hale gelebileceği tahmininde bulunmuştur. Aşağıda, omikron varyantının bulaştırıcılığı, yaptığı hastalığın seyri, salgına ve tanı testlerine etkisi ve aşıyla ve hastalığı geçirerek edinilmiş bağışıklıktan kaçma potansiyeli konusunda var olan bilgiler özetlenmiştir:
- Omikron varyantının klinik seyri, bulaşıcılığı ve bağışıklıktan kaçabilme yeteneği konularındaki bilgiler hala kısıtlı ve kesin bir yargıda bulunmak için yeterli olmaktan uzak olmakla birlikte aşağıdaki grafiklerden de anlaşılacağı üzere:
- Güney Afrika’da vaka sayıları çok hızlı bir artış eğilimini sürdürmekte, ancak klinik seyrinin deltaya kıyasla daha hafif olabileceğine dair ilk izlenimleri destekleyen veriler gelmeye devam etmektedir.
- Şu ana kadar yoğun bakım ve solunum desteği gereksiniminin deltaya kıyasla daha düşük seyrettiği görülmektedir.
- Diğer ülkelerdeki omikron varyantına bağlı vakalara ilişkin gözlemler de aynı doğrultudadır.
- Omikron varyantının tutunma proteininde bazı amino asit ilavelerinin soğuk algınlığına yol açan koronavirus 229E ile rekombinasyonun bir sonucu olabileceği ve buna dayanarak da varyantın hastalandırıcılık özelliklerinin zayıflayarak sıradan bir soğuk algınlığı virusuna doğru evrildiğine ilişkin spekülasyonlar gündemde yer tutmakla birlikte, iki virus arasında bir rekombinasyonu destekleyen bilimsel kanıtlar bulunmamaktadır. Varyantın hangi ülkede ortaya çıktığı ve evrimleşme sürecinin nasıl gerçekleştiğine dair görüşler tahminlere dayalı olup, bilimsel kanıtları henüz yoktur.
- Saptandığı tüm ülkelerde varyantın genom analizleri yoğun bir şekilde yürütülmekte ve veriler hızla birikmektedir. Nitekim 1.1.529 olarak tanımlanan omikron varyantı genetik farklılıklarına dayanılarak coğrafi yayılımını izlemeyi kolaylaştırma amacı ile BA.1 ve BA.2 olmak üzere iki altsoya ayrıldı (https://www.pango.network/). Dikkat çeken nokta omikronun hızlı bir şekilde ön taramasına dayanak oluşturan S proteininde 69/70. pozisyonlardaki delesyonların BA.2’de bulunmamasıdır. Bunun için S genindeki delesyonlarla hızlı taramanın yanı sıra genomik izleme çalışmalarına da ağırlık verilmesi omikronun yaygınlığının daha sağlıklı olarak belirlenebilmesi için önem kazanmış durumdadır.
- Salı’dan (07.12.2021) Çarşamba (08.12.2021) gününe geçişte omikron varyantının bağışıklıktan kaçma yeteneğine yönelik üç çalışmanın ön sonuçları internet üzerinden peş peşe paylaşıldı:
- Güney Afrika Sağlık Araştırmaları Enstitüsü (AHRI)’den Alex Sigal ve ekibinin gerçek virus kullanarak kısıtlı sayıda serum örneği üzerinde gerçekleştirdikleri birinci çalışmada, iki doz BioNTech (BTN162b2) aşısı sonrası sağlanan antikorların omikrona karşı nötralizasyon kapasitesi orijinal kökene kıyasla 40 kat azalmış bulunurken; doğal infeksiyon sonrası aşılanmış kişilerde ise bu düşüşün daha az olduğu saptanmıştır.
- İsveç Karolinska Enstitüsü ve Güney Afrika Cape Town Üniversitesi’nden araştırmacıların ortaklaşa yaptığı 2. çalışmadaysa, Dünya Sağlık Örgütü’nün referans serumunun omikrona karşı aktivitesi yine 40 kat azalmış olarak bulunmuştur. Kan donörleri ve daha önce COVID-19 geçirmiş ve aşılanmış sağlık çalışanlarının serum örneklerinin çoğu omikron varyantına karşı aktivitesini korumakla birlikte omikronu nötrleme kapasitelerinin sırası ile 7 ve 5 kat azalmış olduğu sonucu elde edilmiştir. Ancak bu sonuçların ön sonuçlar olduğu ve doğrulanacağı belirtilmektedir. Ayrıca bu çalışmada gerçek virus yerine psödovirus kullanılmıştır. Gerçek virusla yaptıkları denemelerde belirgin düşüşler gözledikleri de araştırmacılar tarafından belirtilmiştir.
- Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde Tıbbi Viroloji Enstitüsü Başkanı Sandra Ciesek ve ekibinin yaptığı 3.çalışmanın ön sonuçları Profesör Ciesek’in twitter hesabından paylaşılmıştır. Bu çalışmanın sonuçları da ilk çalışma ile örtüşmekte olup iki doz BioNTech veya Moderna aşısı yapılmış kişilerde nötrleme kapasitesinin sıfırlandığını, BioNTech hatırlatma dozu yapılmış olanların %25’inde nötrleyici antikorların var olduğunu göstermektedir. Rutin olarak önerilen 2 dozluk birincil aşılama şemalarından sonraki düşüş bu çalışmada da 37 kat olarak saptanmıştır.
- Yukarıda özetlenmiş her üç çalışma da özellikle 2 doz aşılama sonrası elde edilen antikor yanıtlarının omikron varyantına karşı etkili olamayabileceğini, geçirilmiş infeksiyon+aşılama ya da 3. doz uygulamaları ile elde edilen antikorların omikrona karşı aktivitelerini bir ölçüye kadar koruduklarını göstermektedir. Bu veriler, primer aşılamanın omikrona bağlı özellikle ağır hastalık ve ölüm riskini azaltmada da yetersiz olacağı anlamına gelmemektedir. Bu konuda kesin bir yargıya varabilmek için ek çalışmalar gereklidir. Üçüncü dozların korunma açısından önemli olduğu görüşü genel olarak paylaşılmakla birlikte bu konuda da daha fazla verinin ortaya çıkmasına gereksinim vardır. Özellikle Güney Afrika’da daha önceki dalgalarda vaka sayılarının çok yüksek olmasından dolayı toplumun üçte ikisinin doğal infeksiyon sonucu antikor geliştirdikleri düşünülmektedir. Deltaya karşı 6 kata kadar daha bulaşıcı olduğu hesaplanan omikronun bağışıklığı yüksek bir toplumdaki yayılımının, bu üç çalışma ile de bir ölçüde desteklenmiş olan antikorlardan kaçma yeteneğiyle kolaylaştığı söylenebilir. Aynı zamanda, bu yeni varyantın infekte edebildiği kişilerde önceden var olan bağışıklığın, hastalığın daha hafif geçmesine de katkı sağlayabileceği düşünülebilir.
Klimik Derneği Yönetim Kurulu
Not: Değerli katkıları için Prof. Dr. Kenan Midilli’ye teşekkürlerimizi sunarız.