Eğitimci bir anne ve babanın, Müfdale Hanım ve Nafi Atuf Bey’in çocuğu olarak 7 Aralık 1919′da Bostancı, İstanbul’da dünyaya geldi. İlk şiiri, Gazi Lisesi’nin dergisi “Filiz” de 15 Ocak 1938′de yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken ilk kitapları olan Bir Çocuk Bahçesi’nde (1941) ve Bağbozumu Sofrası (1944) basıldı. Ankara Numune Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu.
Bir süre Ankara’nın gecekondu semti Altındağ’da sağlık ocağına benzer bir poliklinik açarak, halk çocuklarına sağlık hizmeti götürmeye çalıştı. Bu dönemde “Çocuklar Gemisi” (1946) adlı kitabı çıktı. Kendi isteğiyle Turhal’a gitti ve Turhal Şeker Fabrikası’nda uzun yıllar doktorluk yaptı. Bu sırada halkın sorunlarına eğildiği, yurdu ve bu yurdun insanlarını betimlediği şiirlerinden oluşan Yanık Hava (1951), Haziran Defteri (1955) ve Yurdumdan (1960) adlı şiir kitapları çıktı.
1959’da Ankara’ya geldi ve Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü ve Ankara Şeker Fabrikası’nda doktorluğa başladı. 1960′lı yılların ardından şiirleri ve yazılarını toplumsal sorunlar ve Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisi üzerinde yoğunlaştırdı. Bundan sonra Bağımsızlık Gülü (1965, 1966 Yeditepe Şiir Armağanı), Sakarya Meydan Savaşı (1970, 1970 Behçet Kemal Çağlar Ödülü), Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü (1970) adlı şiir kitapları yayımlandı.
Düzyazı kitapları da şunlardır: Devrimcinin Takvimi (1962), Ya Bağımsızlık Ya Ölüm (1964), Köy Öğretmenine Mektuplar (1964, 1965 Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü), Atatürkçü Olmak (1966), Atatürk ve Kurtuluş Savaşı (1969), Balım Kız Dalım Oğul (1971), Halk Önderi Atatürk (1972), Sevgi Elması (1972), Cumhuriyet Ağacı (1973) ve Cumhuriyet Bayrağı Altında.
Hekimlikle ilgili olarak “Anneler Soruyorlar” (1959 ve 1961), “Kasabalar ve Köylerde Çocuk Bakımı” (1961) ve “Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı” (1954) adlı kitapları bulunmaktadır. Çocuk kitapları Milli Eğitim Bakanlığı’nca basılmış olan “İyi İnsan Mehmet Ali” ile “Üvey Ana”dır. 1965’te Toplum Yayınevi’nce yayımlanan “Tonguç’un Kitapları” adlı küçük bir deneme kitabı da vardır. Bunun dışında çok sayıda dergi ve gazetede yazıları ve şiirleri yayımlandı.
17 Mart 1978’de Ankara’da geçirdiği rahatsızlık sonucu yaşama gözlerini kapadı.
Ceyhun Atuf Kansu adına ailesi tarafından düzenlenen şiir ödülü 1986’dan beri her yıl bir şaire veriliyor.
Ceyhun Atuf Kansu’ya dair her şey… http://www.ceyhunatufkansu.com/
KIZAMUK AĞIDI
Ben, gamlı, donuk kış güneşi,
Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum.
Köyleri, yolları, dağı taşı
Isıtıyor, avutuyordum.
Bir köy gördüm tâ uzaktan,
Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz,
Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan,
Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz,
Ben gördüm bu köyü, damlarının altında,
Çocukları kızamuk döküyor,
Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla,
Gelincikler arasından öyle masum bakıyor.
Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.
Ali’lerin kızı Emine’yi gördüm,
Öldü… Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü,
İkindiye doğru, evlerine vardım,
Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.
Bir bir saydım, yirmi üç çocuk,
Ah, güllü Gülizar öldü,
Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk,
Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü.
Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım,
Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye,
Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım,
Nasıl dönecektim aynı köye?
İniyor ve karaltında örtüyordum,
Bu çocukları, bu habersiz çocukları,
Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum.
Bir şey demek için açılmıştı dudakları.
Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden
Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım,
Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden,
Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım.
O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde,
Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz?
Ben perişan, utanmış…bu köyün üstünde,
Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz?
Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün,
Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan,
Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin,
Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan.
Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın
Bütün suçlarını kalbimde taşırım,
Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın
Karanlık gündüzün üstünde yaşarım.
Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye
Gücük ayda, kar örtülü bu ovada,
Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle,
Gamlı ve perişan asılı duracağım havada.
İkindiye doğru bırakıp kendimi
Bu küçük mezarların üstüne.
Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi,
Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne.
Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı,
Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne
Ceyhun Atuf KANSU